18 Temmuz 2010 Pazar

İlk günlerin ardından

Tekrar merhaba,

Başlardaki zorunlu evrak işlerini bir taraftan hallederken bir taraftan da kiralık bir ev arıyordum. Oturma iznimin çıkmasına yardımcı olan Peter, neyse ki bu konuda da yardımlarını esirgemedi. Benim gelmeden önce bulduğum aday evlerden sonuç çıkmayınca kendisi başka aday evler buldu, sonunda bir tanesi ile anlaştık. Her ne kadar kaldığım otelde bir sorunla karşılaşmamış olsam da bir evde yaşamak daha farklı..


Evin bulunmasının ardından ailem ve yakınlarım ile görüşebilmemiz için bir internet bağlantısına ihtiyaç olduğundan ertesi gün de o konuya giriştim. (Önceki günlerde iletişimi alışveriş merkezinde kablosuz bağlantılardan sağlıyorduk). Ufak bir keşiften sonra evde herhangi bir kablo işlemi gerekmediğini anlayarak, evin oldukça yakınında özel bir firmaya ait abone merkezinde ingilizce konuşan bir görevli ile abonelik işlemlerini de hallettik. Tabii Türkiye'de evdeki 1 Mbit'lik Adsl bağlantısına 30 Lira verirken, burada aynı fiyata 64 Mbit (yazıyla altmış dört) hızında bağlantı verdiklerini öğrenince Türk-Telekom'u bir kez daha andım. (Bu yazıyı okuyacak bu konulara meraklı arkadaşlarım için bir not, daha sonra evde yaptığım testlerde 40-45 Mbit gördüm)..

İşe başlamak için birkaç günüm daha olduğundan şehri gezmeye biraz daha vaktim oldu:

Merkez yakınlarındaki park..



Burada da Beko varmış..

Şehri dolaşırken veya bilmediğim bir bölümüne giderken navigasyon cihazı kullanıyorum. Aslında yaya olarak kullanıyorsanız böyle bir cihazdan iki şekilde faydalanabiliyorsunuz. Eğer cihaz açıldıktan sonra uyduları hemen bulamadıysa harita olarak kullanılabilir, ancak çok sürmeden uydulara ulaşıp yerinizi tespit ettiyse (ve vakit de kısıtlıysa) çok faydalı oluyor. (Bazen sadece haritaya bakarak yön bulmak kafa karıştırıcı oluyor).

Derken birkaç serbest günün ardından işe gidip gelmeye (T-Systems) başladım,

Žriedlová sokağı.. (Jriedlovaa diye okunuyor.)

Bu da hergün işe giderken önünden geçtiğim eski bir şey..


Devam edecek..

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Geliş ve ilk günler

Herkese merhaba,

Bu sayfadan, Slovakya'ya ait izlenimlerimi ve yaşadıklarımı mümkün olduğunca sıkça anlatmaya çalışacağım.

Kosice'ye (Koşise diye okunuyor) gelişim Budapeşte üzerinden oldu, önce İstanbul'dan Budapeşte'ye, oradan da bir otobüs ile Kosice'ye vardım. İlk öğrendiklerimden biri su alırken üzerini okumak gerektiği oldu:
Budapeşte'de havaalanında bavullarla koşturup, bineceğim otobüsü ararken, bir büfeden su aldım, o da gitti maden suyu çıktı. O gün üzerinde çok durmadım ancak sonra gördüm ki marketlerde maden suyu çeşidi hayli fazla iken bazen su bitmiş bile olabiliyor. Buralarda çoğunlukla maden suyu gibi gazlı bir su içiyorlar. Ancak özetle su alınacaksa üzerinde "Neperliva" yazması lazım..

Budapeşte'den Kosice'ye bizi götürecek olan otobüste benimle beraber 2 kişi daha vardı, ve biri Türk'tü gerçi o da Presov'a (Preşov) gidiyordu. Ondan (Oğuz) öğrendiğim kadarı ile Presov'da 3-4 Türk var, Kosice'de (230.000 nüfuslu bir yer) ise benden başka bir Türk daha var ama henüz görmedim. Oğuz ile karşılaşmamız (raslantı demek zor geliyor) bayağı iyi oldu, hem tanışmış olduk hem de daha ilk günden bayağı miktarda direkt bilgi aldım, ulaşım, şehir, vs..

O gün akşam saatlerinde Kosice'ye vardık, Oğuz'u babası alıp Presov'a götürecekti, beni de davet ettiler, o gece onlarda kaldım. Ertesi gün de biraz Presov'u gördüm, Kosice'ye 15-20 dak. uzaklıkta daha ufakça bir şehir.

Presov'da ana cadde..

Oğuz'ların orada dondurma ve giyim ile ilgili mağazaları var, yaklaşık 2 senedir de buradaymış. Sonra beni Kosice'de kalacağım yere bıraktı.


Presov'dan Kosice'ye giderken..


Yukarıdaki resimde yanı mavi renkli olan bina ilk günlerde kaldığım otel. Merkeze oldukça yakın bir yerde (Sturova Ulica.) (Ulica Cadde demek). Odada tavandaki pencereler sayesinde her sabah 4:30'da güneş doğarken uyanabiliyordum. Ama yine de fazla pahalı olmamasına rağmen rahat ve sakindi. İlk günlerde daha çok oturma izni evraklarımı tamamlayayım, otobüse binmeyi öğreneyim, sağlık taramasından geçeyim gibi hedeflerim vardı.

İlk başta dikkatimi çekenler:
Bisiklet kullanımı yaygın sayılır, (ileride işe giderken kullanabilirim diye umuyorum).

Yaya geçidinde arabalar kesinlikle durup yayalara yol veriyor, hızlanıp geçeni henüz görmedim. (Neyse ki Türkiye'de yetişmiş bir yaya olarak kısa sürede bu duruma uyum sağladım).

Korna kullanımı: İlk kez korna sesi duyduğumda çok şaşırdım, varışımdan bu yana 3-4 gün geçmişti, şimdi ise yaklaşık 40 günde 5 kereden fazla korna duymadım. Burada kornayı hakikaten önemli bir şey olursa kullanıyorlar, duyunca dönüp bakıyorsunuz.

Hafta sonları şehir tenhalaşıyor: Anladığım kadarı ile çoğunlukla şehir dışına gidiyorlar.


Kosice'de ana cadde (Hlavna)

Şehir merkezine doğru giderken..

Daha anlatacaklarım ve fotoğraflar var, onları da yakında yayınlarım..